Büyük makam sahibi olsan ne yazar beynin küçük olduktan sonra.
Kocaman odalarda otursan ne gezer, insani yapın cüce olduktan sonra.
Devletin imkanlarını,küçük beyinle koca odaya saklasan ne yazar?
Önemli olan adam olabilmektir.
Sıfattan çok insan olabilmektir.
Makamlar Nasrettin Hoca’nın kürkü gibidir.
Biri çıkarır bir başkası giyer.
Damarlarına dolaşan kana kadar, insan oğlu insan için bu yazdıklarımız.
Yoksa makamdan aldığı gücü şahsi kinleri için kullananları zaten muhatap bile kabul etmeyiz.
Bilenler bilir.
Bilmeyenlere, öğrenmek için doğru adres bulamayanlara hatırlatalım.
Makam mış, mevki imiş kürkmüş, ya da dört teker.
Fark etmez.
Tencerede pişirip kapağında yiyen ve tencerede pişirmek için kasap aramayan bir hamurumuz var.
Bu dünya ve makamlar Sultan Süleyman’a kalmadı ki kendileri küçük makamları büyüklere kalsın.
Her şey ibret aslında anlayana da.
Anlamazdan gelenlerden geçilmiyor.
Neyse;
Nasreddin Hoca; Ciltlerle anlatılabilecekleri, küçük hisselere sığdıran bir hikaye ile bitirelim işi uzatmadan.
“Nasreddin Hoca medrese eğitimini tamamladıktan sonra ilk defa vaaz vermeye çıkmanın heyecanı içinde iken, biraz mürekkep yalamış muzip bir adam, Hoca’ya yaklaşarak sessizce derki: “Hocam ilk defa vaaza çıkacağın için heyecanlanıp şaşırabilirsin. Cübbenin ucuna bir ip bağlayalım, ben kürsünün yakınında oturup ipi tutayım, şaşırdığında ben ipi çekerim sen de yanlışını düzeltirsin.” Hoca’ya bu teklif uygun gelir ve aynen öyle yaparlar. Hoca vaaza başlar. Bir-iki güzel ifadenin ardından Hoca arapça olarak “kale (dedi)..” deyince ip çekilir. Hoca şaşırdığını düşünerek “kalu” der ancak ip yine çekilir. Hoca için artık tek bir seçenek kalmıştır oda “kali” demek. Hoca “kali” der fakat ip yine çekilir. Bu kez Hoca’ya ne oluyor diye cemaat şaşırır. Artık söyleyecek başka bir seçeneği kalmadığını gören Hoca cemaate şöyle der: “Muhterem cemaat kusura bakmayın, ipin ucu p...un elinde!”
Var mı itirazı olan?
Odalar büyük, dört teker lüx olsa ne yazar?
İp kimin elinde ona bakın siz.